Beynelmilel

Okuduğum nadir gerilim, korku romanlarından biridir. Ira Levin'in kurgusu ve anlatımı ile görselliğe yer bırakmadan sizi kitap içine çeker ve okuduğunuz her sayfada gerilir ve korkarsınız. Panik, nefes alma sorunları çekerek okuduğumu, neden okuyorum manyak mıyım bıraksana dedikçe elimden bırakamadığımı hatırlıyorum. Kitabın konusu wiki de detaylı açıklanmış. Oradan bakabilirsiniz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Rosemary%27nin_Bebe%C4%9Fi_(film,_1968) Korku filmlerinin çok rağbet görüldüğü şu dönemde konusu klasik, vasat kalabilir ama zamanında ciddi anlamda ses getirmiştir.  Kitabından korktuğum yetmemiş bir de filmini seyrederek gerilim dolu gecelere yelken açtığımı da bilirim. http://www.imdb.com/title/tt0063522/?ref_=nv_sr_1 http://www.beyazperde.com/filmler/film-7120/

İskoçya, tarihi aşk romanlarının geçtiği yer olması dışında bu romanlar sayesinde görmek istediğim bir ülke haline gelmiştir. İngiliz Gelini Anabel, Lynsay Sands’in okuduğum ilk romanıdır. Daha sonra araştırdığımda başka romanlarının olduğunu ancak  tercüme edilmediğini öğrendim. Goodreads'a baktığımda yazarın bir çok kitabı mevcut. Bence başarılı bir yazar o sebeple tercüme yapılmaması kötü olmuş diyebilirim.     https://www.goodreads.com/author/show/17059.Lynsay_Sands Kitap,  Highlander serisinin ilk kitabı, seriyi sıralarsak;  1. An English Bride In Scotland (Highlander, #1)  - İngiliz Gelini Anabel (Ross MacKay – Anabel) 2. To Marry A Scottish Laird (Highlander, #2)  - (Campbell Sinclair – Joan) 3. The Highlander Takes a Bride (Highlander, #3)  - (Saidh Buchanan – Greer) Kitabın konusuna da kısaca değinirsek; Lord ve Leydi Withram’ların ikinci kızı olan Anabel, yedi yaşında rahibe olması amacı ile Elstow Manastırına gönderilir. Manastırda, 14 yıl boyunca y

Bir dönemin çocuklarının, okumayı öğrendiği kitap serisidir. Çöpten bir çocuğun maceralarını anlatır. Daha sonrasında yanına çöpten kız eklense de tek başına kült bir kahramandır Ali. Hiçbir klasik roman onun kadar okunmamış, elden ele dolaşmamış, tercih edilmemiştir. Umarım ki TV serisi çekilir. ALINTILAR "Ali topu tut." (s.2 - Cin Ali'nin Topu)

Tarihi aşk romanları kitaplarını okuyanlar bilirler, genellikle çiftlerimiz İskoç – İngiliz ya da İrlandalı – İngiliz şeklindedir.  İlk defa İskoç ve İrlandalı çiftin aynı roman içerisinde yer alması kitap için farklı bir dokunuş oldu. Çünkü birbirine bu kadar yakın olup ancak bu kadar uzak iki karakterin (ırkın) bir romanda olması, savaşçı İskoçları ve pagan İrlandalıları aynı kitapta okumak güzeldi. Kitabın konusuna kısaca değinirsek; McDonough (İrlandalı) topraklarına bereket getiren Işık Çemberi, iki yüzyıl önce korsan Kara İskoç tarafından çalınmıştır. Işık Çemberinin topraklarından çalınmasından sonra Klanın toprakları bereketsizleşmiş ve klan liderleri belirsiz nedenlerle ölmüşlerdir. Leydi Maura O’Donnell, iki yüzyıl önce Işık Çemberi'nin çalındığı günde ölen babasına Çemberi topraklarına geri getireceğine dair söz verir. Maura, Kara İskoç’un soyundan olan ancak bunu kendisinin dahi bilmediği Gleneden Dükü Alec McBride ile tesadüfi bir karşılaşma planlar. Işık Ç

Balayı, Chigo Stars serisi yazarı Susan Elizabeth Phillips’in (SEP) yazdığı diğer serilerinin dışında çok farklı bir anlatım ve hikayesi olan kitap.  Kesişen hayatların, aşkların birbiri ile çok güzel kurgulandığı; anlatımı ve dili ile müthiş sürükleyici bir kitap. Kitabın ismi sizi yanılmasın, Türkçe’ye çevrilirken ismi anlamsızlaşmış olsa da kitaba çok uyan bir ismi var (Ana karakterimizin adı ve soyadı Honey Moon, honeymoon İngilizce balayı demek). Kitap, öksüz ve yetim Honey Moon’un annesinin ölümünden sonra teyzesi Sophie’nin yanında yaşaması ile başlıyor. İlk başlarda Honey'in çocukluk hayallerini okuyorsunuz ve bu sizi inanılmaz etkiliyor. Honey'in teyzesi ve ailesi bir lunapark işletmektedir. Eniştesinin ölümü ile küçük yaşta teyzesinin ailesinin de sorumluluğunu alan Honey, lunaparkı  ve aslında lunapark içerisinde olan hız treni Kara Şimşeği kurtarmak yeniden eski ihtişamlı günlerine kavuşturmak istemektedir. Kara Şimşek, Honey'in hayatında tartışılma

Bu kitabı üç nedenden dolayı çok okumak istiyordum. Birincisi kitabın arkasındaki tanıtım yazısının çok ilgimi çekmiş olması, ikincisi yazarın tarzını seviyor olmam ve üçüncüsü de Chicago Stars serisi bu tür kitaplar içerisinde en beğendiğim seri olmuş olması idi. Açıkçası, beklediğimden çok daha iyi bir kitap ile karşılaştım. İlk sayfalardaki nükteli diyaloglar özellikle Blue ve Dean arasındaki konuşmaları / atışmaları okumak keyifli idi (en beğendiğim birkaç kısmı alıntı olarak paylaştım, okurken gülümsemeniz yüzünüzden eksik olmuyor). Bana göre yazar kitaptaki karakterler çok güzel tanımlanmış. Okurken gözünüzden kolay canlanabiliyor bu sebeple de kitap sizi daha kolay kendine bağlayabiliyor. Kitabın yarısına doğru Nita karakteri ile eğlenceli diyaloglara bir yenisinin eklenmesi de ayrı bir güzellik olduğunu söyleyebilirim. Çünkü kitabın belirli bir yerinden  sonra Blue ve Dean arasında duygusallık başladığında eğlenceli diyalog eksikliğini güzel tamamlamış oldu. Serinin bana

Hilal Görününce, Hilal Çokum’un okuduğum ilk romanıdır. Kitabı ne sevdiğimi ne de sevmediğimi söyleyemiyorum. :) Kitap genel olarak 1853- 1856 yılları arasında gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşı sırasındaki ve savaş sonrasında Kırım Türklerinin yaşadıklarını anlatmaktadır. Şöyle ki; Romanın ana karakteri olan Nizam Dede, babası tarafından milliyetçi duygularla büyütülmüş, dürüst ve çalışkan biridir. Yaşadığı yer olan Bahçesaray’ın önemli kişilerinden biridir. Eşi Altın Hanım, oğlu Giray Bey, gelini Şirin Hanım ve torunları Bahadır ve Nurdevlet ile birlikte yaşamaktadır. Nizam Dede’nin ayrıca eşi Göknur Hanım’ı genç yaşta kaybetmiş Arslan Bey isminde yiğit ve cesur bir yeğeni de vardır. Nizam Dede’nin gözünde Türkleri temsil edecek bir karakter olan (cesaretliği ve gözü pekliği ile) Arslan Bey’e gösterdiği ilgi oğlu ve gelinini rahatsız etmektedir. Farkında olmadan Arslan Bey ve Giray Bey arasında rekabete sebep olmaktadır.  her hikayede olduğu gibi burada da bulunan kötü karakter

Gümüş patenler, benim zamanımın klasik bir çocuk hikayesidir. İlk okul zamanımda okuduğum ve konusunun iyilik yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur tarzında bir temaya dayandığı bir kitaptır. Dönemin çok okunan kitabı olduğunu da söylemek isterim. Ancak şimdiki neslin değer ve yaşam ölçülerine göre vasat kaldığını ve beğenilmeyebileceğini de eklemek istiyorum. Konusuna kısaca değinirsek; Hans ve Gretel, orta halli bir ailenin çocuklarıdır. Ancak babası bir kaza geçirmiş ve hafızasını kaybetmesi sonucu fakirleşmişlerdir. Bu felaket sonrası anne Meitje’nin olağanüstü gayretleri sonucu aile ayakta durmasına rağmen çok fakirdirler. Kaldıkları kulübenin yanındaki donmuş gölde Hans’ın yaptığı tahta patenler ile kaymak tek eğlenceleridir. Ancak diğer çocuklar onları görünce alay etmekte ve aralarına almamaktadırlar. Sadece iyi yürekli Hilda ve Piyer onlar ile arkadaşlık kurmaktadırlar (fakir ama gururlu Hans bu iki arkadaşından yardım kabul etmemektedir – tanıdık geldi değil mi? :

İskoç Ateşi kitabı ile Highlander serisi bitmiş gibi gözüküyor ama bana seri devam edecekmiş gibi geliyor (Mary Wine'in kendi sitesine baktığımda da bu seri üç kitaptan oluşuyordu ama içimden sanki devam edebilir diye geldi :) ). Kitap, ikinci kitabın kaldığı yerden devam ediyor. Bu açıdan eğer okuyacak iseniz ilk önce ikinci kitabı okumanız konu bütünlüğü açısından gerekli bir durum. Melor Douglas tarafından kandırılan ve nişanı bozulan Deirdre babasının çeyizini kiliseye bağışlaması sonucunda kardeşi Brina'nın gideceği kiliseye katılır (Ortanca kardeşi de hep kiliseye ait olmak istediğinden babası ile kavga ederek o da kiliseye katılır, Kaie yemin etmesine rağmen Deirdre kiliseye bağlılık yemini etmemiştir). Bu kitapta da politik olaylar örgüsü devam ediyor. İskoç kralı I.James öldürülmüştür. İngiliz olan karısı Kraliçe Joan Beaufort, İskoç lordlarının elinde oyuncak olmamak için kaçmaktadır (oğlu II.James daha küçük olduğundan Kraliçe ile evlenen veya kontrol a

Bu kitap, Mary Wine'ın  okuduğum ilk kitabı özelliğini taşımaktadır.  Yazarı tanımadığım için, ilk elime aldığımda tereddüt etsem de dili ve anlatımı açısından okuması rahat ve keyifli bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Kurgusu açısından bu türün bir çoklarına göre hikayede politik ve siyasi unsurların fazla olması ve İskoç yaşamı hakkında bilgi vermesi açısından başarılı ve gerçekçi olmuş diyebilirim. Chattan Klanı Lordu, Robert Chattan'ın üç kızı vardır. Topraklarına göz diken Douglas'lardan korunmak amacı (gücünü için) ile ilk kızı Deirdre'yi Lindsey Klanı Lordu Connor ile ikinci kızı Kaie'yi ise McLeod Klanı Lordu Roan ile nişanlamıştır. Üçüncü kızı Brina ise kiliseye bağlılığını göstermek amacı ile rahibe olmak için yetiştirilmektedir. Nişanlı olmayan ve doğduğu andan itibaren rahibe olacağı düşünülen Brina ablalarına göre daha özgür şekilde yetişmiştir.  Lindsey Klanı'nın düşmanı olan Douglas Klanı Connor'ın kız kardeşini kaçırmış ve Connor'

Kendilerini süs bitkileri olarak adlandıran Annabella, Evie ile Amerikalı iki kız kardeşler Lillian ve Daisy’in hikayelerinin anlatıldığı serinin son kitabı. Diğer üç kitapta hayatlarının aşklarını bulan diğer süs bitkilerinden sonra sıra son bekar kızımız Daisy Bowman’a gelmiştir. Kitabın konusuna gelince, Thomas Bowman kızı Daisy’e Mayıs sonuna kadar bir eş bulamadığı takdirde onu sağ kolu olan Marrhew Swift ile evlendireceğini söylemiştir. Daisy, babası gibi sert, soğuk ve hırslı bir adam olan Matthew ile evlenmek istememektedir. Bu sebeple ablasından yardım ister. Ablasının kocası Lord Westcliff, görümcesine yardım amacı ile malikanesine seçkin damat adaylarını ve konunun anlaşılmaması için de seçkin bekar bayanları davet ettiği bir toplantı düzenler.  Matthew Swift’den en başından nefret etmeye gönüllü olan Daisy’i onu ilk gördüğünde şok geçirir. Çünkü kemik torbası dediği adam inanılmaz yakışıklı bir erkeğe dönüşmüştür. Ne kadar istemese de aşk kendi yolunu bulmuştur ama Ma

Bu kitap, The Wallflowers Sersinin okuduğum ilk kitabı ve beğendiğim için serinin diğer kitaplarına da devam edeceğim. Seri hem birbirine bağlı hem de birbirinden bağımsız konulara sahip diyebilirim.. Kitap kendilerine “Wallflowers” yani "süs bitkisi" diyen birbirinden kişilik ve yetiştirilme tarzı olarak farklı dört arkadaşın aşklarını bulmasını anlatıyor.  Ben Böyleyim, kitabı ilk başında biraz fantastik tema ile başlıyor. Kitabımızın kadın karakteri olan Lillian, inanılmaz koku alma ve tanıma duygusuna sahiptir. Ancak kadın olması sebebi ile bu yeteneğini kullanamaz (dönemin erkek üstünlüğüne dayalı hiyerarşik sistemi sebebi ile). Bir gün, kendi parfümünü yaptırırken bir parfümcünün büyülü desteğini alır ve olaylar gelişir. Lillian Bowman, Amerikalıdır ve özgür bir şekilde yetişmiştir. Bağımsızlığına düşkün, sözünü sakınmayan, cesaretli birisidir. Ailesi sonradan zengin olmuştur. Kızlarını unvanlı kişilerle evlenebilsinler diye Amerika'dan İngiltere’ye getirmişle

Savaş Okulunda Yılbaşı, Ender Wiggin'in böcekler ile savaşmak için beş yaşında katıldığı savaş okulunda çok kısa bir süreyi anlatmaktadır. Olay örgüsü Ender çerçevesinde de dönmese de sonuca bağlayan Ender'in davranış ve kişiliğidir. Ender Wiggin'in hayatından bir kesit veren bu olaylar örgüsü onun davranışlarını daha iyi tahlil etmemizi sağlıyor. Savaş okulunda savaşmayı öğrenmek dışında her şey yasaklanmıştır, buna tüm dinsel aktiviteler de dahildir. Ancak 6 ile 12 yaş arasında ailelerinden uzak bu çocukların yılbaşı için özel planları vardır. Kitabımızın anti kahramanı diyeceğimiz ve savaşmak istemediği halde okula alınmış Zeck'in de kendi planları vardır. Spoiler vermeden anlatmanın zor olacağını düşündüğümden konusuna daha fazla değinmiyorum.  Seriyi sevenlerin keyifle okuyacağı bir kitap diyorum kısaca. ALINTILAR Bazı insanlar Şeytan'ı görmek için o kadar uğraşır ki, onu olmadığı zamanlarda bile görür! (s.86) Küçümseme nefretle karışık bir tutumdu

Ender’in Oyunu çok kıvamında olabilecek bir yerde bitiyor. İlk kitabı beğendi iseniz mutlaka devamını okuma isteğiniz oluyor ve seriye devam ediyorsunuz. Orson Scott Card’ın yarattığı bu dünyalar çok ilginç ve özellikle kitaplarında iyi ve kötü mücadelesi okurken aslında iyinin ve kötünün ne olduğunu sorgulamaya başlıyorsunuz. Ender’in olaylara bakışı beni çok etkilemişti bu sebeple kitaba ayrı bir ilgi duyduğumu saklamayacağım. Ölülerin Sözcüsü kitabı konusuna kısaca değinirsek; aradan seneler geçmiştir. Ender’in savaşı kazandığı zamanlar şimdi soykırım olarak anılmaktadır. Geçmiş zaman tarih kitaplarının sayfalarındaki kelimeler olduğu zamanlarda halen Ender’in bir yuva aradığı zamanlar. Bu kitapta ise belki de gelecekte böcekler için yuva olabilecek insanların domuzcuk ismini verdiği bir ırkla iletişimini okuyorsunuz. Bu kitapta da gene iyi ve kötünün sınırlarının ne kadar ince olduğuna tanık olacaksınız. İki kitabı da iki defa okudum, devam serileri kitapları ne yazık ki bas

Ben bu kitabın eski baskısında adı “Üçüncü’nün Oyunu” iken okumuş ve çok beğenmiştim. O zaman daha devamı olduğunu bilmiyordum, ancak Ender’in Oyunu ismi ile yeniden basıldığında devam serilerini de okumaya başladım. Seriyi sıralayacak olursak; 1. Ender'in Oyunu / Ender's Game 2.Ölülerin Sözcüsü / Speaker for the Dead 3. Soykırım / Xenocide 4. Aklın Çocukları / Children of the Mind 5. A War of Gifts 6. Ender in Exile Altı serilik kitabın Türkiye’de Altıkırkbeş’den 4 kitabı yayınlandı.  Ender’in Oyunu bol ödüllü bir kitap. 1985 yılı Nebula Ödülleri En İyi Roman dalında ve 1986 yılı Hugo Ödülleri yine En İyi Roman ödüllerini almıştır. Kahramanımız olan Andrew Wiggin (Andrew küçükken kendi ismini söyleyemiyomuş, Ender şeklinde söyleyebildiği için herkes ona bu şekilde seslenmeye başlamış), bir ailenin 3. çocuğu  (kitabın ilk basımlarındaki ismi de buradan geliyor). Üçüncü çocuk sahibi olmak demek hükümetin aileye özel izin vermesi ile mümkün olan bir olanak.  O gel

Konusunu (arka kapak) ilk okuduğumda bayağı ilginç gelmiş ve beni merak içerisinde bırakarak okumayı planlamıştım. Vakit bulup okumaya başladığımda, beklentimin aksine orta halli bir kitap ile karşı karşıya olduğumu fark ettim. Konusuna göre olayların gelişimi ağır ilerliyor, gereksiz konularla ise uzatmalarla sıkılmanıza sebep oluyordu. Anna Campbell'in tarzını beğenmeme rağmen vasat bir kitap diyebilirim. Halbuki daha eğlenceli diyalogların yer alacağı ve daha aksiyonlu sahnelerin olabileceği bir kitap olabilirmiş.  Gene de vaktiniz varsa okuyabilirsiniz. ALINTILAR Adam nakış çemberini Genevieve'den çekti. Genç kadın özgü dolu bir yorum bekliyordu. Henüz anlayamadığı bir sebepten ötürü bu adam sevimli olmaya kararlı görünüyordu. Bir sessizlik oldu. Genevieve kaçamak bir bakış atmaya cesaret etti. Adam dikkatli bir şekilde ifadesiz yüzünü koruyordu. "Bir şakayık," dedi genç kadın, yardımcı olmaya çalışarak. Adamın ağzı gerildi, ancak gülmemesi lehineydi.

Ankara 1000kitap okuma grubu toplantısı için okuduğum Görünmez Kentler kitabı Calvino'nun okuduğum ilk kitabı. Seçilmesinde bende olumlu oy vermeme rağmen, kitabı ilk değerlendirme sırasında tam incelemediğimi ve anlamadığımı da itiraf etmek istiyorum. Kitabın bir roman olduğunu düşünerek okumaya başladım. Önsözü okuduğumda göstergebilimsel ögelerin olduğu bir deneme, anlatı olarak ilgimi çektiğini söyleyebilirim. Çünkü göstergebilimini seviyorum. Göstergebilim üzerine duayen sayılacak Prof. Dr. Mete Çamdereli’den göstergebilim üzerine yüksek lisans dersi almış ve hatta yüksek lisans tezimi gene aynı profesörün danışmanlığında göstergebilim temelinde hazırlamış biri olarak bu konuda azdan biraz daha fazla bilgi sahibi olduğumu düşünürüm. Ayrıca giriş kısmında çevirmenin kitap için yazdığı yazıda, kitabı göstergebilimin babalarından Saussure, Claude Lévi-Strauss, Barthes gibi düşünürlerin fikirleri ile açıklanması ilgimi çeken diğer önemli unsurlardan biri oldu ve böylece okum

Serinin ikinci kitabını da bitirmiş bulunmaktayım. Çok mu güzeldi, değildi ama gene de haksızlık yapmak istemem. Eğer vaktiniz varsa ve bu tarz romanları seviyorsanız okunabilecek bir kitap. Uzun sözün kısası vasat diyebiliriz. Konusu arka kapakta anlatılmış kısaca eklenecek fazla bir şey yok. Bu kitapta da gene hoşuma giden en önemli unsur alıntılarda paylaştığım bölümlerin başında bölümlerin ana fikrini anlatan özlü sözler. ALINTILAR Yedi ölümcül günahtan sadece kıskançlık hiç eğlenceli değildir. (s.17 - Joseph Epstein ) Kendilerine en az güvenenler, başkalarını en çok kıskananlardır. (s.31 -William Hazlitt  ) İnsanoğlu, başka birinin mutluluğunu ve sahip olduklarını görünce, bunların kendindeki eksikliğini daha büyük bir öfkeyle hisseder. (s.43 - Schopenhauer)

Kathryn Caskie, yeni tanıştığım bir yazar olmasına rağmen yazım tarzını ve kurgusunu beğendiğim.  Yedi ölümcül günah serisi olarak adlandırılan bu serinin kurgusu diğer tarihi aşk romanlarından biraz daha farklı gibi duruyor. Kahramanlarımız İskoç olmalarına rağmen kitapların ana mekanını Londra, bu da kitap ile ilgili değişik bir unsur.  Serinin konusuna kısaca değinirsek; Anneleri öldükten sonra kendisini alkol ile avutan babalarının (İskoç, Sinclair Dükü) dikkatini çekmeye çalışan yedi kardeş yaptıkları ve davranışları sebebi ile sosyete tarafından yedi ölümcül günah adı ile anılmaya başlarlar. Takma adlarını duyduklarında kendilerine birer günah seçip ona göre davranarak, herkes tarafından ayıplanan davranışlarına devam ederler. Sonunda yaptıkları dayanılmaz bir hal alınca babaları tarafından az bir gelir ile evden kovularak aile ve kendi şereflerini kazanmaları yoksa mirastan mahrum edileceği tehdidi ile Londra’ya ya gönderilirler. Yedi ölümsül günahları sıralarsak (büyük k

Serinin ikinci kitabı da e-book olarak elime geçti ve bir gün de bitti. İlk kitaptaki düşüncem aynı, hiç değişmedi. Hope Ramsay'in güçlü bir kalemi var ve okurken sizi sıkmadan keyiflendirebiliyor. Son Şans'ta ki Evim kitabında eksantrik Son Şans kasabasının gene bir o kadar eksantrik ailesi olan Rhodes'lerin ortanca oğlu Nascar yarışçısı Tulane ile Sarah arasındaki ilişki konu ediliyor. Olayların örgüsü kasabada da devam ettiği için diğer aile üyelerinden ve kasaba sakinlerinden kopmuyorsunuz (bu arada Clay ve jane evlenmişler bunu da öğrendik). Keyifli, eğlenceli bir roman ile karşı karşıyasınız. En çok neyi sevdiğimi belirtmek istiyorum. Bu tarz romanlarda olan güçlü erkek karakterleri bana biraz fantezi gibi gelirdi. Yani "yıkılmadım ayaktayım" tarzında karakterler sadece kitaplarda olur diye düşünüyor insan. Burada ki erkek karakterler de kuvvetli ama yeri geldiğinde duygularına göre hareket edip ağlayabilmeleri kitabı çok doğal hale getirmiş. Hayatın bi

Hem yazar yeni hem de yayınevi yeni. Şans eseri elime geçen Son Şans Kasabası yaşayanlarını anlatan bu seriyi ve yazarı ciddi olarak beğendim. Yazarın dili, kurgusu inanılmaz doğal. Normal bir hayatı yaşıyormuşsunuz gibi yazmış. Okurken sizi konunun içerisine çekiyor ve sanki sizde o kasabadan biriymişçesine karakterleri özümsüyorsunuz. Biraz fazla karakterler olmasına rağmen, kolay alışılıyor, karmaşaya neden olmuyor. O konuda çekinceniz olmasın. Eğlenceli ve keyifli bir okuma zamanı geçireceğine garanti veririm (ki eğer bu tarz türleri seviyor iseniz). Son Şans kasabası ve yaşayanları ismi gibi eksantrik bir yer. Şöyle ki; Alışılmadık öğeler zinciri kasabanın isminden başlıyor ve sınırlarında bulunan Tanrı için Golf isminde dev dini heykellerin olduğu mini golf sahasına kadar uzanıyor. Kasaba kadar alışılmadık bir aile, meleklerle konuştuğunu söyleyen bir baba ve bu laneti üzerinden atmak isteyen 3 erkek bir kız kardeş. Çöpçatan olmadığını söyleyen ama insanların ruh eş