Kabil - José Saramago

saramago kabil ile ilgili görsel sonucu

Merhaba,

Aşağıdaki kitap yorumu yoğun biçimde “spoiler” içermektedir. Kitabı okumamış kişilerin okumamalarını tavsiye etmekle birlikte keyiflerinin bileceğini de eklemek isterim.
Ayrıca ciddi anlamda hayat, din, tanrı kavramlarının sorgulandığı bir yazı olduğunu da söyleyerek bu konuda aklı hassas kişilerinden tam şu anda bu yorumu kapatarak kendilerine uygun bir sayfaya geçmelerini şiddetle de öneriyorum.

Önerilerimin dışında kalan kişiler için şimdi yorumuma geçiyorum;

Aslında kitap yorumuma geçmeden önce, işin biraz öncesini anlatarak başlamak istiyorum (merak etmeyin bir gaz ve toz bulutu idik kadar öncesi değil). Kabil kitabını okumadan haftalar önce hayat, evren ve her şey hakkında kafamda bazı sorular, çözümüne ulaşamadığım problemler vardı. Çokça sesli olarak dile getirmesem de çeşitli film ve kitaplarla bu sorulara yeni sorular eklenmekte idi.




“Exodus: Tanrılar ve Krallar” (http://www.beyazperde.com/filmler/film-208430/) benim için bir dönüm noktası oldu diyebilirim ki nedenini de ileri ki paragraflarda açıklayacağım.




Kabil, Jose Saramago’nun tarzı ve anlatımının klasik bir örneği ancak okunması Körlük kadar zor değil diyebilirim. Ayrıca benim gibi çok okuyan kişilerin kitap çevirilerinden ne kadar etkilendiğini kitabı benimseyip benimsemediğini anlatmama gerek yok. Kitabın çevirmeni Işık Ergüden’e teşekkür etmek lazım. Çünkü Jose Saramago'nun zaten zor olan noktalama işaretsiz ve paragrafsız tarzına aslına sadık kalacak şekilde düzgün çevirmiş. Eğer bu kitaba kötü bir çeviri eklense idi kitap ciddi anlamda görmezden gelinecek kitaplardan olabilir di ki neyse olmaması bizim lehimize olmuş.

Kitap, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi ile Tanrı (efendi) tarafından lanetlenerek yaptığı yolculuğu anlatıyor. Bu seyahat zamanda ileri ve geri gerçekleştiği için (ki bu zaman atlamaları Kabil’in elinde olan bir şey değil) Kabil bu seyahati sırasında bir çok olaya tanıklık ettiği kadar da müdahale ediyor. İbrahim’in oğlunun kurban edilmesi, Sodome ve Gomore’nin yok edilmesi, Babil Kulesi, Musa’nın dağa çıkması bu olaylardan bazıları. Kitapta “tanrı/efendi” anlatılırken bazı yerlerde küçük harf kullanılması Saramago’nun noktalama işaretsiz yazım stilinden mi yoksa başka bir metaforik olay örgüsünden mi kaynaklanıyor diye düşünüyorsunuz.

Kabil

Kitap bana göre, insana "inancın / inancının temelini" sorgulatıyor. İnancımızın temelinde güven mi yoksa korku mu olduğu kitabın her sayfasında karşımıza çıkıyor. Özellikle dinler tarihindeki önemli olayları anlatırken bu olayların ana karakterlerinin normal bir insan seviyesine (korkuları, sevinçleri, mutsuzlukları, endişeleri olan) indirgenmesi  bu sorguyu bana göre kuvvetlendiren bir unsur olmuş. Şöyle ki inanç temelinin sorgusunu Saramago'nun şu alıntısı ile sizlere kanıtlamak istiyorum. “Eğer efendi kendisine inanan kişilere güvenmiyorsa, bu durumda bu kişiler neden Efendi’ye inanmalı, anlayamıyorum.”
Ayrıca Saramago, kitabın 2009’daki basın tanıtımına: “İncil’in Tanrısı güvenilir değil, kötü biri ve öç almaya kararlı. İncil’de acımasızlık, zina, her türlü şiddet ve kan dökme var. Bu inkâr edilemez” demesi de bu düşüncemi kuvvetlendiriyor.

Kitabın çıkış konusu olan iki olay ciddi anlamda düşündürücü, birincisi Adem ve Havva’nın cennetten kovulması. Neden yasak olan bir meyve cennet bahçesine kondu, yasak ise neden daha sıkı önlemler alınmadı, sorularını neden hiç sormuyoruz veya sormamıza müsaade mi edilmiyor. İkinci konu ise Kabil’in aslında Habil’i nerede ise kışkırtma sonucu öldürmesi. Habil’in durumunun iyi olması, hediyelerinin kabul edilmesi, Kabil'in dışlanması buna karşın Habil’in alayları, küçümsemesi nerede ise kendi sonunu hazırlaması. Sonuçta öldüren kadar azmettiren de suçlu değil midir? Bu iki olay aslında bizim satranç tahtasında küçük piyonlar olduğumuzu ve birilerinin kazanması ve kaybetmesinde birer araçtan öte olmadığımızı düşündürmüyor mu?



Kitapta dikkatimi çeken diğer bir nokta da; anlatılan dini olayların nerede ise hepsinde suçlular cezalandırılırken masumların da acı çekmiş olması. Acaba, 'Tanrı’nın şiddete ve acımasızlığa dayalı bir yönetim biçimi mi var?' Yukarıda sözünü ettiğim filmi seyredenler ne dediğimi anlayacaklardır. Aslında Musa’nın hikayesini bilenler de aynı yargıya varırlar gibime geliyor. 3000 veya 5000 (sayıyı hatırlayamadım) Yahudi’nin Mısır’dan çıkması için, Mısır halkına Tanrı tarafından bir sürü musbibet gönderiliyor. İzin vermeyen Firavun ama acı çeken Mısır halkı. Kitapta da konu edilen Sodome ve Gomere’de de aynı durum söz konusu. Erkeklerin sapkın cinsel tercihleri yüzünden yok edilen bu şehirde masum kadın ve çocukların acı çekmesinin ve ölmesinin sebebi ne idi?



Kitabı okumuş bazı arkadaşların yazarın "kadına" bakış açısını küçümseme olarak görmüş olmaları beni ciddi olarak şaşırttı. Aslında Adem’i ölmekten Havva’nın akıllıca kararı kurtardı. Cennetten atıldıktan sonra aç kalan Adem ve Havva, Havva’nın Cennet bahçesi bekçisi ile konuşması yiyecek alması aslında kadınların zekasının bir kanıtı. Ayrıca kitapta konu edilen Lilith varlığı bize (https://tr.wikipedia.org/wiki/Lilith) kadının aslında erkekten daha güçlü gösterildiğinin kanıtıdır.

Kitabın sonunda Kabil'in Nuh'un gemisinde artık ipleri kendi eline aldığını görüyoruz. Tanıklık ettiği tüm acı ve şiddet  içerikli olaylar sonucunda Tanrı'nın oyununu bozuyor ve bana göre skoru Kabil 1 Tanrı 0 yapıyor.



Kitabı okurken ne kadar kurgu ne kadar gerçek bazen insan karıştırıyor. Bana göre Kabil ile ilgili söylenecek, yazılacak ve tartışılacak o kadar konu var ki şu an bile aklımda en az üç sayfalık düşünceler geliyor. Ancak bir yerde kesmek lazım diye düşünüyorum. Diğer okuyanlara da kendi düşünceleri için yer bırakmak lazım, değil mi?



Sözlerime son verirken siz bu torumu okuyanlara birkaç soru sormak istiyorum.
Dinsel açıdan inandığımız şeylere neden inanıyoruz? Bize dayatıldığı için mi, ailelerimiz inandığı için mi, böyle geldi böyle gider diye mi inanıyoruz?
İnanmaya olan ihtiyacımız bizim zayıf noktamız mı? Bunu bilenler tarafından inanç ipi ile oynatılan kukla gösterisinin bir parçasımıyız?
Acımasız bir şiddet ile hükmeden bir tanrıya mı inanıyoruz?
Özgür irademiz var mı? Yok mu? Kader varsa özgür iradeden söz edilebilir mi?
Eğer özgür irade yoksa sonumuz biliniyorsa bilinen bir sonu neden yaşıyoruz?

O kadar çok soru ancak bir o kadar da az yanıt olması insanı gerçeklere ulaşma yolundan alıkoyuyor,  yada alımı konuluyoruz?





‘’Sevmek sahiplenmenin en güzel yoludur herhalde, sahiplenmek ise sevmenin en çirkin yolu.’’

".., ama yalanlar biraz karışık bir meseledir, biz peşin hükümlü olmayalım, zamanla gerçekler yalana, yalanlar gerçeğe dönüşebilir."s.154

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hilal Görününce / Sevinç Çokum

Görünmez Kentler / Italo Calvino

Elektra & Sophokles